Hakan Fidan’ın Çin ziyaretini bir de böyle okuyun: Siyasal İslamı Batı’dan koparacak hamle

Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın Çin ziyareti ve BRICS çağrısı Türkiye’nin Doğu ile Batı arasında yeni bir jeopolitik konum arayışının işareti olarak görüldü. Oysa “Batı tarafından tehdit edilen İslam” tezine yaslanan AKP için Doğu, ümmet olgusu içinde geçmişe dönüşü temsil eden bir çatışma hattıdır. Fidan’ın Urumçi ve Kaşgar’ı birer Türk-İslam şehri olarak tarif etmesinin arka planında yatan işte bu “Doğu” algısıdır. Siyasal İslam için “İslam’ı tehdit eden Batı”, aynı zamanda başka düşmanlara karşı en yakın müttefiktir. İslam korkusu altındaki Sovyet ardılı ülkeler, Sosyalist Çin ya da Katolik Brezilya ile Batı arasında kalmış Türkiye’ye BRICS üyeliğinin sağlayacağı bir hareket alanı olabilir mi?

HUMEYNİ’NİN TROÇKİSTLERİ

Gençlik yıllarında Hakan Fidan’ı da derinden etkileyen İran İslam Devrimi’nin ideolojik liderleri kendilerini İslam’ın Troçkistleri olarak tanımlıyordu. Bu tanımlamayla hedefleri, Troçki’nin sürekli devrim teorisini kendi devrim ihraçları için kullanmaktı. Batılı devletlere karşı “Allahsızların devrimimizi tebrik etmesine ihtiyacımız yok” diyen Humeyni, Doğu-Batı arasındaki karşıtlığı bu çizgiyle ayırıyordu.

BATIYA SECDE

Türkiye’deki İslamcı hareketler ise bir yandan Komünizme karşı ABD askerlerine secde ederken, diğer yandan Batı’nın siyasi, ekonomik ve kültürel egemenliğine karşı “İslam’ı koruma” güdüsünü harekete geçirdiler. Ahlaken çürümüş, zalim Batı; ailemiz, ülkemiz ve dinimiz için en büyük tehditti.

Taşradaki veya büyükşehirlerin varoşlarındaki yoksullar arasında İslamcı hareketlerin bu çağrısına uymak solun sınıf bilincini kavramaktan çok daha kolaydı. Kapitalizmin yarattığı eşitsizliğine karşı “İslam Adil Düzeni” ile Batıya öfkeli kitleleri konsolide ederken, sola karşı bu kitleleri “Yeşil Kuşak” ile Batıya bağladılar.

ŞARKLI OLMAYA BOYUN EĞMEK

İslamcılar Batı’nın kendisinden çok Batıcılığı mahkûm etme uyanıklığını kullandılar. Haşmetli Osmanlı’nın torunları, Doğu’nun geri kalmışlığını Batıcılığa bağlayan ucuz bir karşıtlığa saplandılar. Hınç, öfke ve çaresizlik ürünü beddualar dışında hiçbir elle tutulur üretimleri olmadığı gerçeğini, İslam’ın ezberlerine sarılarak aşmaya çalışmak, Türkiye’yi bir kısır döngüye hapsetti. Batı ise İslamcıları güçlendirirken Edward Sait’in tarifiyle onları “Şarklı olmaya boyun eğmeleri için Şarklılaştırdı” Niyazi Berkes bu durumu “Batıcılık gericiliğe yarayan bireyci bir aydın ütopyasıdır” şeklinde tarif ediyordu.

ORTAK PROJE

Batıcı aydınlar ile Sovyetlerden ümidini kesmiş solcular demokrasi, Kürt sorunu ve sivil toplum hülyaları için Batı’nın Türkiye’ye uyguladığı baskıları dayanak olarak kullandılar. Bu durumu ellerini ovuşturarak izleyen siyasal İslamcılar, kendilerini en gerçekçi proje olarak Batı’ya kabul ettirdiler. Cengiz Çandar gibi ikinci cumhuriyetçiler “Toplumdaki genel demokratikleşme İslam’ı da demokratikleştirecektir” safsatasıyla onları destekliyordu. Siyasal İslamcılar da buradan aldığı güçle kaynakların Batı ile “ortaklaşa” paylaşımını cüretkâr biçimde masaya koydu. Batı’yı hem işlevsel bir düşman gösterip hem de kendisini onlar için en avantajlı proje olarak sunan İslamcı-Batıcı koalisyonu, Türkiye’nin kaynaklarıyla birlikte tükendi.

KÜRESEL GÜNEY

Çöken ekonomiyi canlandırma çabalarına tek başına Batı’nın IMF’si ya da İngiliz bankerlerin kredileriyle çözüm bulamayan İslamcı iktidar için Doğu’nun yükselen ekonomileri çare olur mu umuduyla başlayan yolculuk, Türkiye’nin BRICS üyeliğine kadar geldi. Fakat kendilerini Batı’nın tek kutuplu dünyasına karşı Küresel Güney olarak konumlandıran Rusya ve Çin gibi ülkelerle siyasal İslam’ın dini retoriklere dayanan Doğu-Batı algıları birbirinden çok farklı. Bu farklılık Türkiye’ye yeni jeopolitik alanlar açılmasına öyle kolay kolay fırsat tanımaz. Üstelik 72 yıldır iliklerine işlemiş Batı ittifakından gelecek tepkileri de göğüsleme potansiyeli bu kadar zayıfken.

Odatv.com

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir